Demet Kızıl
Kolaylaşan hayat, zorlaşan insan
Bugün birçok meslek dalı aynı dertten yakınıyor: Çırak yok, stajyer yok, yetişecek insan yok.
Ustalık bir zamanlar sabırla, yıllar içinde öğrenilen bir değerdi. Şimdi ise kimse o yolu yürümek istemiyor. Çünkü beklemek zor, emek vermek zahmetli, sonuç ise belirsiz.
Teknoloji ve yapay zekâ hayatı kolaylaştırdı, evet. Ama bir şeyleri de elimizden sessizce alıyor. Yazarlık artık birkaç komutla yapılabiliyor, müzikler tek tuşla besteleniyor, görseller saniyeler içinde ortaya çıkıyor. Üretmek bu kadar kolaylaşmışken, gerçek zekâyı ve beden gücünü kullanmaya ne kadar ihtiyaç duyacağız?
Sorun yapay zekânın varlığı değil. Sorun, insanın kendini devre dışı bırakması. Düşünmeden, denemeden, öğrenmeden… Sadece tüketerek var olma hali yaygınlaşıyor. Oysa zanaat, yazı, sanat ve emek; insanın kendini var ettiği alanlardır.
Bugün gençler ustaların yanında yetişmek istemiyor. Çünkü sabır istiyor, ter istiyor, bazen başarısızlık istiyor. Oysa ekranın diğer tarafında “kolay para”, “hızlı başarı” hikâyeleri dolaşıyor. Gerçek olmayan örnekler, gerçek emeğin önüne geçiyor.
Peki bu gidişat bizi nereye götürüyor?
Her şeyi yapan makineler, ama hiçbir şeyi gerçekten bilmeyen insanlar mı olacağız?
Düşünmeyen, üretmeyen, sadece yönlendirilen bir topluma mı dönüşüyoruz?
Zekâyı kullanmadan zeki kalamayız. Bedeni çalıştırmadan güçlü olamayız. Emek vermeden değer üretemeyiz. Teknoloji insanın yardımcısı olmalı, yerine geçen değil. Aksi halde kolaylaşan hayat, insanı giderek zor ve boş bir yere sürükler.
Belki de yeniden sormamız gereken soru şu:
Biz gerçekten ilerliyor muyuz, yoksa sadece yorulmadan geriye mi gidiyoruz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.