
Psk.Hülya Çolakoğlu
Tükenmişlik Sendromu: Modern Zamanların Sessiz Çöküşü
Sabah uyanmakta zorlanıyor, eskiden keyif aldığınız şeyler artık sizi heyecanlandırmıyor mu? Sürekli yorgun, umutsuz ve bitkin hissediyorsanız, yalnız değilsiniz. Günümüzde birçok insanın sessizce mücadele ettiği bir ruhsal çöküş var: Tükenmişlik Sendromu.
İlk kez 1974’te psikolog Herbert Freudenberger tarafından tanımlanan bu kavram, artık sadece sağlık çalışanlarında değil, öğretmenlerden beyaz yakalılara, annelerden öğrencilere kadar herkesi etkileyen yaygın bir problem haline geldi. Peki nedir bu türkenmişlik sendromu? Tükenmişlik, duygusal, zihinsel ve fiziksel tükenmişliğin bir arada görüldüğü, kişinin işle ya da yaşam sorumluluklarıyla baş edemediği bir durumdur.
Maslach ve Jackson (1981) tarafından geliştirilen Maslach Tükenmişlik Ölçeği, bu sendromu üç temel boyutta inceler:
1. Duygusal Tükenme: Sürekli yorgun hissetmek, işten uzaklaşmak istemek.
2. Duyarsızlaşma (Depersonalizasyon): İşe ve insanlara karşı ilgisizlik, soğukluk.
3. Kişisel Başarısızlık Hissi: Kendini yetersiz hissetmek, özgüven kaybı.
Tükenmişlik tek bir nedene bağlı gelişmez; genellikle çoklu faktörlerin birleşimi sonucu ortaya çıkar: • Aşırı iş yükü ve kronik stres • Duygusal emeğin yüksek olması (örneğin sağlık ve eğitim çalışanlarında) • Sosyal destek eksikliği • Yetersiz takdir ve ödüllendirme • Kontrol kaybı hissi (kararlara dahil edilmemek gibi) • Mükemmeliyetçilik ve kendinden yüksek beklentiler Bireysel Düzeyde: • Kendini tanıma ve sınır koyma becerisi geliştirmek • Düzenli uyku, beslenme ve egzersiz • “Hayır” diyebilmek, aşırı sorumluluk almamak • Destek istemekten çekinmemek – arkadaş, aile ya da profesyonel yardım • Meditasyon, nefes egzersizleri ve farkındalık çalışmaları • Hobiler, doğada vakit geçirmek, sosyal bağlar kurmak Kurumsal Düzeyde: • İş yükünün adil dağıtılması • Çalışanların katılımını teşvik eden yönetim anlayışı • Psikolojik danışmanlık ve süpervizyon sistemleri • Takdir ve ödüllendirme mekanizmalarının güçlendirilmesi
Tükenmişlik ile Depresyon Aynı Şey mi? Hayır. Ancak uzun süreli tükenmişlik, depresyona evrilebilir.
Ayırt edici özelliklerden biri: depresyonda genel yaşama karşı ilgisizlik varken, tükenmişlik genelde işe veya belirli role karşı tükenmeyle başlar. Bilim Ne Diyor? Maslach ve Jackson’a göre tükenmişlik, sadece işlev kaybı değil, aynı zamanda kimlik erozyonudur. WHO, 2019’da tükenmişliği bir hastalık değil, “kronik iş yeri stresinin yönetilememesiyle ortaya çıkan bir sendrom” olarak tanımladı.
Schaufeli (2003): “Tükenmişlik yaşayan bireyler, psikolojik olarak boşaldıklarında artık başkalarına veremezler.” Peki ya bu ne demek? Kendi iç kaynakları tükenen biri, başkalarına destek, ilgi, şefkat ya da enerji sunamaz. İnsanlar, duygusal olarak “verici” olduklarında – örneğin bir terapist, öğretmen, hemşire, anne, eş, arkadaş olarak sürekli veren, ilgilenen, anlayan, çözüm bulan kişiler olduklarında – içsel kaynaklarından enerji harcarlar. Bu kaynaklar; empati, şefkat, sabır, motivasyon, anlam gibi psikolojik yakıt gibidir. Eğer kişi bu yakıtı yenileyemeden sürekli vermeye devam ederse, içsel depoları tükenir.
Tükenmişlik yaşayan birey artık: • Kişileri anlamakta zorlanır, • Çocuğunun ya da partnerinin ihtiyaçlarına sabır gösteremez, • İşine odaklanamaz, • Kendisini “boş” veya “robot gibi” hisseder. Yani bir noktadan sonra gerçekten “veremez” hâle gelir. Ne sevgisini ne ilgisini ne de emeğini… Tükenmişlik; yetersizlik değil, fazla güçlü olmaya çalışmanın bir sonucudur. Herkesin tükenebileceğini, bunun bir zayıflık değil, bir sinyal olduğunu kabul etmek gerekir. Bu sinyali duyduğumuzda durmalı, kendimize yeniden dönmeli ve hayatımızı sürdürülebilir bir hale getirmeliyiz. Unutmayalım, “iyi olmak” sadece fiziksel değil, ruhsal sağlığı da içerir. Dinlenmek, kendimize iyi bakmak ve yardım istemek de üretkenliğin bir parçasıdır.
Psk. Hülya Çolakoğlu
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.