Eğitim-Sen yarıyıl eğitim-öğretim raporu yayınladı

Eğitim-Sen yarıyıl eğitim-öğretim raporu yayınladı

Eğitim-Sen Muğla başkanlığından yarı yıl tatil öncesi eğitim-öğretim yılı hakkında yazılı değerlendirme açıklaması yapıldı.

Eğitim-Sen Muğla Şubesi’nden yarıyıl tatiline girildiği bugün eğitim-öğretim yılı değerlendirme raporu açıklandı. Eğitim ve öğretimde sıkça rastlanılan sorunlar yanı sıra öğretmenlerin sıkıntıları dile getirildi. Mili Eğitim Bakanlığı’nın okullar ile ilgili çözümsüzlüğü sert dille eleştirildi. Eğitim-Sen Muğla Şube Başkanlığı yazılı değerlendirme raporunda şunları ifade etti.

“2021-2022 eğitim-öğretim yılının ilk yarısı bugün tarihinde sona eriyor; 1.1 milyonu aşkın öğretmen ve 18.1 milyon yakın öğrenci yarıyıl tatiline giriyor.2021 2022 eğitim ve öğretim yılının birinci döneminde eğitim alanında en dikkat çekici durum, MEB’in eğitimin temel sorunlarına çözüm üretmek yerine, sürekli olarak eğitimde yaşanan sorunların çözüleceğine dair bir algının kamuoyunda oluşması için çaba harcaması oldu.Dönem bolca hamaset yetersiz önlem yetersiz bütçe ve eşitsizliklerin devamı ile geçti. Eğitimin niteliğinde yıllar içinde yaşanan gerileme, eğitimde yaşanan ticarileşme ve dinselleşme uygulamaları, okulların fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri, kalabalık sınıflar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulamasının sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu, haksız hukuksuz şekilde işinden edilen eğitim emekçilerinin görevlerine iade edilmemesi, pandemi koşullarında alınmayan önlemler vb. gibi çok sayıda sorun 2021-2022 eğitim-öğretim yılının birinci döneminde de varlığını sürdürmüştür.

EĞİTİMDE DİYANET, DİNİ VAKIF VE DERNEKLERİN KUŞATMASI ARTMIŞTIR

Eğitim alanında bir taraftan tarikatların ve cemaatlerin faaliyetlerinin arttığına tanıklık ederken, diğer taraftan da eğitimde piyasalaşma pratiklerinin MEB tarafından verilen destekle hızlanarak sürdürdüğünü gözlemledik.MEB ile imzalanan protokolleri kullanan tarikat ve cemaatlerin son dönemde belirgin olarak faaliyetlerini artırdıkları ve buna bağlı olarak da eğitim alanında ciddi sorunların yaşandığı bir dönemi geride bırakıyoruz. Seçmeli derslerin belirlenmesinden, yarıyıl tatilinde öğrencilerin tarikat ve cemaat kamplarına taşınmasına, yarışma adı altında düzenlenen gerici faaliyetlere kadar çok sayıda pratik adeta eğitim alanını kuşatmış durumda. 2021-2022eğitim-öğretim yılının birinci dönemi, MEB yönetiminin yaşananlara kayıtsız kalarak, duruma müdahale etmediği ve bundan dolayı da söz konusu tarikat ve cemaatlerin faaliyetlerini yaygınlaştırdığı ve artırdığı bir dönem oldu.

EĞİTİMİN YAPISAL SORUNLARI BAKAN DEĞİŞİKLİĞİ İLE ÇÖZÜLEMEZ!

Eğitim öğretim yılının başında Milli Eğitim bakanının değişmesi ile birlikte bakanlığın eğitim politikalarında ve uygulamalarında değişiklik beklentisi karşılıksız kaldı.Bu dönem belki de en çarpıcı olan Milli Eğitim Bakanlığının eğitim öğretimle ilgilenmek ve sorunları çözmek yerine sürekli bürokrat atamasıyla uğraşması oldu. Öyle ki neredeyse her gün milli eğitim bakanlığı merkez Teşkilatı nda veya taşra teşkilatının üst yönetiminde sayısız değişiklikler gerçekleşti. Yapılan bu değişikliklerin kendisi kamu hizmetinin gereği olmaktan ziyade milli eğitim bakanlığı içerisinde kadrolaşmaya çalışan bir kesimin çabası olarak karşımıza geldi. Bunun son örneğini ise milli eğitim bakan yardımcısı değişikliğinde yaşadık. Din öğretimi genel müdürünün milli eğitim bakan yardımcısı olarak atanması ile birlikte Eylül ayından bu yana yapılan tüm değişikliklerin hangi gerekçeyle ve hangi zeminde gerçekleşmiş olduğu ortaya çıktı.

Milli eğitim bakanlığı ndaki yapılan değişikliklere paralel olarak bakanlığın politikalarında da yaşanan değişiklikler milli eğitim şurasına okul öncesi eğitim kurumlarında din eğitimi olarak yansıdı. Anlaşılan o ki Milli Eğitim Bakanlığının yeni dönemi siyasi iktidarında yeni döneminin bir yansıması olacak. Bu durum MEB`in Okul öncesi eğitim kurumlarında zorunlu din dersi uygulaması ile eğitim aracılığıyla ulaşmak istediği hedefide açık hale getirmiştir.

SALGIN VE ETKİLERİ SONLANDI MI?

Bu dönem milli eğitim bakanlığı eğitim şurasında eğitimin hiçbir gerçek sorununu masaya yatırmamış ve kalıcı çözümler üretmemiştir. Şura gündemleri arasında salgının eğitim alanında yarattığı tahribat ve bunların giderilmesi için alınacak önlemler ve yapılacakların olmamasını anlamak ve kabul etmek mümkün değildir. Tüm dünyanın salgının öğrenciler üzerindeki etkisini tartıştığı ve ne yapılması gerektiğini araştırdığı bir dönemde “Salgın ve Eğitim” konusunu Şura gündemine almamanın açıklanabilir bir tarafı yoktur. Salgın koşullarında gerçekleşen bir eğitim şurasında salgın ve eğitim başlığının tartışılmamış olması Milli Eğitim Bakanlığının bu konuya verdiği önemi de ortaya koymuştur.

Salgında dünya genelinde yaşanan sağlık krizi aynı zamanda eğitim krizine dönüştü. Milyonlarca öğrencinin uzaktan eğitime erişim ihtiyaçları karşılanmadı, kamu kaynakları, bütçe öğrencilerin gereksinimleri için kullanılmadı. UNİCEF verilerine göre dünya genelinde 463 milyon öğrenci, Türkiye' de okulların kapalı kaldığı süreçte en az 6 milyon öğrenci uzaktan eğitime hiç erişemedi. Şu anda yüz yüze eğitim devam ediyor ancak yeterli önlemlerin alınmaması nedeniyle her gün okullarda vakalar, karantinaya alınan sınıflar artıyor. Yüz yüze eğitim fiilen sürdürülemiyor.

Salgında yüz yüze eğitim salgın öncesi koşullarla açıldı ve sürdürüldü. Gerekli önlemler alınmadı. Alınmayan önlemler nedeniyle 2021-2022 eğitim öğretim yılı 1. döneminde en az 27 eğitimci covid-19 nedeniyle yaşamını kaybetti. Yüzlerce eğitimci ve binlerce öğrenciye covid-19 tanısı konuldu. On binlerce sınıf karantinaya alındı. Salgının hala devam ettiği koşullarda Milli Eğitim Bakanlığının gündeminde bu konunun olmaması yaşanan mağduriyetleri ve eşitsizlikleri her geçen gün artırmaktadır.

TÜRKİYE’DE ÇOCUKLAR VE HAKLARI TEHDİT ALTINDADIR

Salgında ise yoksul ailelerin çocukları, özel eğitim gereksinimi olan çocuklar, kız çocukları, kırsal kesimde yaşayan çocuklar, mevsimlik tarım işçisi ailelerin çocukları; özetle dezavantajlı tüm kesimler eğitimde yaratılan eşitsizlikten en çok etkilenen kesimler oldu. Milyonlarca çocuğun eğitimden kopuş süreci hızlandı.MEB’ in son açıklanan verileri ile en az 155 bin 938 öğrenci örgün eğitim dışına çıktı.

2021 2022 eğitim öğretim yılının yine en önemli başlıklarından bir tanesi de öğrencilerin Örgün eğitim’den koparılarak çocuk işçi olmaya yönelik yönlendirilmesi olmuştur. Bu yarıyılda milli eğitim bakanlığı daha önceki yıllardan daha da fazla ve daha da ısrarlı bir şekilde öğrencilerin mesleki eğitim adı verilen çıraklık eğitim merkezlerine yönlenmesini sağlamaya çalışmıştır. Milli Eğitim Bakanlığının 2022 yılının sonunda mesleki eğitim merkezlerinde bulunan öğrenci sayısını 1 milyona ulaştırmayı hedeflemesi durumun vehametini ortaya koymaktadır.Milli eğitim Bakanlığının görevinin öğrencileri Örgün eğitim içinde tutmak olması gerekirken ısrarlı bir şekilde öğrencilerin çocuklarımızın çocuk işçi olmasına zorlanması açıklanabilir ve anlaşılabilir bir durum değildir. Sektör aradığı nitelikte işçi bulmakta artık zorlanmayacak söylemi ile kamuoyuna sunulan aslında sermaye ucuz iş gücünü istediği kadar sağlayacağız demek olduğunu bizler yakından bilmekteyiz Bu nedenle de öğrencilerimizin yerlerinin işletmeler fabrikalar değil okullar olduğunu ve eğitimin 12 yıl ve zorunlu olduğunu buradan hem milli eğitim Bakanlığına hem de tüm kamuoyuna hatırlatmak isteriz.

ÖĞRENCİLERİMİZİN EĞİTİM HAKKININ ENGELLENMESİNE, GELECEĞİMİZİN KARARTILMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ !..

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), ortaokullar ve liseler için seçmeli ders tercihlerinin 4-21 Ocak 2022 tarihleri arasında yapılacağını açıkladı. Bu açıklamanın hemen ardından kimi il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri, vakıf, dernek ve cemaatlere bağlı kuruluşlar her yıl olduğu gibi bu yıl da, dini içerikli kimi derslerin seçilmesi için yoğun bir kampanyaya başladı. Seçmeli dersler yalnızca öğrencilerin alacağı dersleri değil aynı zamanda da okulda bulunan öğretmen normlarını ve dolayısıyla da yeni atanacak öğretmenlerin alanlara dönük kontenjanlarına kadar çok fazla alana etki etmektedir. Dini derslerin seçilmesi için elinden gelen her türlü çabayı ortaya koyan bu kuruluşların istedikleri dersleri seçtirmeyi siyaseten elde edilmiş bir başarı olarak gördükleri açıktır. Eğitim sistemimiz; bilimsellikten, araştırmacılıktan, sorgulayıcı yaklaşımdan, sanattan, spordan ve üretimden uzaklaşarak, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğini hızla bir karanlığa doğru sürüklemektedir.

Geçmişte defalarca yapıldığı gibi veli ve öğrenciler adına ders seçen, yönlendirmede bulunan okul yöneticileri,suç işlediklerini bilmeli ve ona göre hareket etmelidir. Seçmeli derslerin belirlenmesi sürecinde hangi nedenle olursa olsun, mağdur edilen veli ve öğrencilerimizin yanında olduğumuzu bir kez daha belirtiyor; eğitim politikalarına ilişkin her konuda olduğu gibi, bu konuda da her türlü siyasal ve ideolojik yönlendirmenin karşısında duracağımızın, seçmeli derslerin belirlenmesi sürecini yakından takip edeceğimizin bilinmesini istiyoruz. MEB’in görevi öğrencileri bu derslere yönlendirmek değil çocuklarımızın ilgi ve yeteneklerine göre özgürce ders seçebilmesini güvence altına almaktır.

OKUL ÖNCESİ EĞİTİM DÜZEYİNDE DİNİ EĞİTİM, ÇOCUKLARIN SAĞLIKLI GELİŞİMİ AÇISINDAN UYGUN DEĞİLDİR!

2021 2022 eğitim öğretim yılı birinci döneminde çok fazla kamuoyunda tartışılmayan ancak bizce oldukça önemli olan farklı gelişmeler de yaşandı bunlardan bir tanesi de okul öncesi eğitim kurumları ile ilgili olanıydı Milli Eğitim Bakanlığı okul öncesi ve temel eğitim kurumları Yönetmeliği’nde yaptığı bir değişiklikle okul öncesi eğitim kurumlarının açılmasını kolaylaştırdığını ve özellikle bunun köylerde yaygın bir şekilde uygulanacağını ifade etti. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı değiştirmesi gereken kurum açma ve kapama ad verme yönetmeliğini değil başka bir yönetmeliği değiştirerek yapması gereken asıl işi yapmamıştır. Asıl önemli sorun ise yeni öğretmen ataması yapmadan ve yeni derslik oluşturmadan köylerde okul öncesi eğitim kurumlarının nerelere açılacağı ve buralarda kimlerin ders vereceğidir. Köylerde şu an sadece Camiler ve imamlar olduğunu göz önüne aldığımızda durumun oldukça tartışmalı olduğu anlaşılacaktır.

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ EĞİTİMİN VAZGEÇİLMEZ İLKESİDİR

Bugün eğitim sistemimiz toplumsal cinsiyet eşitliğinden oldukça uzak ve giderek dinsel içerikler kazanan muhafazakâr egemen ideolojinin denetimi altındadır. Siyasi iktidar, tüm gücüyle eğitim sistemini kendi ideolojik-siyasal hedeflerine uygun olarak biçimlendirmektedir. Toplumsal yaşamın her alanında görülen cinsiyetçilik ve cinsiyetçi uygulamaların en yoğun görüldüğü alanların başında eğitim gelmektedir. Geçtiğimiz dönemde cinsiyetçilik ve cins ayrımcı uygulamaların okullarda etkili şekilde üretilmeye devam ettiği görülmüştür. Geleneksel cinsiyet rolleri aile, okul, hukuk, ahlak, din ve medya tarafından sistemli bir şekilde çocuklara aktarılmaya çalışılmaktadır. Toplumsal cinsiyet kalıplarını yıkmada önemli bir yere sahip olan eğitim sisteminin demokratikleşmesi ve cinsiyetçilikten arındırılması eğitim emekçilerinin öncelikli mücadele hedefi olmayı sürdürmektedir.

GERİCİLİĞİN YAŞAMLARI KARARTMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ! CEMAAT-TARİKAT YURTLARI KAPATILSIN!

Karaman’ dan Aladağ’a, memleketin yüzlerce yerinde tarikat yurtlarında çocuklarımıza yaşatılan acılar daha sıcakken Muş’ta 12 yaşında bir çocuğumuzun Kuran Kursunda tuvalet kapısında asılı olarak bulunması , Antalya’da yine bir tarikat yurdunda boğazı kesilerek katledilmesi ve son olarak Enes Kara’ yı kaybetmemizle birlikte bir kez daha yüreğimiz parçalanmıştır. Bu durum köy okullarının birer birer kapatılmasıyla, yeterli yurt yapılmaması ve kamu kaynaklarının devlet okulları yerine özel okullara, çeşitli dini vakıf ve derneklere aktarılmasıyla oluşturulmuştur. Aladağ’da yaşamını yitiren çocuklarımız iktidarın kamusal ve laik eğitime yönelik tasfiye adımlarının kurbanları olmuşlardır. Eğitim kamusal bir haktır. Barınma hakkı da tüm çocuklarımızın en temel hakkıdır. Sosyal devlet ilkesinin temel gereği olarak ücretsiz sağlanmalıdır. Tüm tarikat yurtları ve özel yurtlar kapatılarak kamusallaştırılmalıdır. Yıllardır siyasi hesaplar peşinde koşanların, kamusal eğitimi adım adım tasfiye edip, eğitim alanını dini vakıf ve derneklerin faaliyet alanı haline getirilmek istenmesine karşı hukuksal ve örgütsel anlamda her türlü mücadeleyi sürdüreceğimiz bilinmelidir.

Çocuklarımızın yaşamı ve geleceği bizler için her şeyden önemliyken, iktidar ve MEB açsından aynı şeyi söylemek elbette mümkün değildir. Öğrencilerin eğitim ve barınma hakkı ile ilgili olarak yapması gerekenleri yapmayanlar, öğrencileri çeşitli dini vakıf ve cemaatlere ait okulların ve yurtların kucağına iterek ve bu alanda gerekli denetimleri yapmayarak böylesine büyük bir acının yaşanmasına davetiye çıkarmışlardır.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), yargı kararlarına meydan okuyarak dini vakıf ve cemaatlerle ‘işbirliği protokolü’ yapmayı sürdürmekte, devlet okullarına aktarılması gereken kaynaklar özel okullara, çeşitli dini vakıf ve derneklerin okulları ve yurtlarına aktarılmaktadır.

Aladağ’daki gibi acıların bir daha yaşanmaması için MEB görev ve sorumluluklarını tarikatlara ve cemaatlerle paylaşmaktan vazgeçmeli, kamu kaynakları devlet okullarına aktarılarak okul ve yurt ihtiyacı karşılanmalıdır. Öğrencilerin sağlıklı ortamlarda, güvenilir şekilde barınması devletin asli görevidir. Yapılması gereken bu denetimsiz yurtların kapatılarak; sağlıklı, güvenilir ve yeteri kadar kamusal yurt açmak, böylece öğrencilerimizi tarikat ve cemaatlere mahkûm etmeden kamuya ait yurtlarda barınmalarını sağlamaktır. Bunun için öncelikle kamusal eğitim hakkı güçlendirilmeli, kamunun sorumluluğunda olan eğitim hizmetlerinin dini vakıf ve derneklere, özel öğretim kurumlarına devredilmesinin önüne geçilmelidir.

HAKLARIMIZI VE TALEPLERİMİZİ YOK SAYAN BİR MESLEK KANUNU İSTEMİYORUZ!

2021 2022 eğitim öğretim yılının birinci dönemi öğretmen meslek kanunu tartışmaları ile geçmiştir. 24 Kasım tarihinde öğretmen meslek kanunu’nun bu dönem çıkacağına dair açıklamanın yapılması ile birlikte kamuoyunda ciddi bir beklenti oluşmuştur. Siyasi iktidar bu beklentiyi dört temel başlıkta oluşturmuştur. Birincisi öğretmenlere uzman olmaları durumunda 1000 TL baş öğretmen olmaları durumunda 2000 TL ödeme yapılacağı açıklanmıştır. İkincisi birin dördüncü derecesindeki öğretmenlere 3600 ek gösterge verileceği ifade edilmiştir. Üçüncüsü adaylık kaldırma sınavının kaldırılarak aday öğretmenler üzerindeki baskının ortadan kaldırılacağı belirtilmiştir. Dördüncü olarak ise sözleşmeli ve kadrolu öğretmen arasındaki farkın ortadan kaldırılarak sözleşmeli öğretmenlerin kadrolu öğretmenler de eşit haklara sahip olacağı ifade edilmiştir.

Geldiğimiz aşamada görülmektedir ki öğretmen meslek kanunu’nun kamuoyuna sunuluş biçimi ve oluşturulan beklenti tamamen boştur. 31 Aralık 2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi ne sunulan 12 maddelik öğretmenlik meslek kanunu teklifi kamuoyunda oluşturulan beklentileri bırakın karşılamayı öğretmenlik mesleği ile ilgili çok ciddi sorunlar ve mağduriyetler üretme potansiyeline sahiptir. Öncelikle öğretmenlik mesleği bir kariyer mesleği değil bir ihtisas mesleğidir ve bu ne Bu nedenle öğretmenlik mesleğinin doğasına uygun olmayan ve işlevi ile örtüşmeyen uzman öğretmen ve başöğretmen kademelerinin mesleğimizi ayrıştırarak ciddi sorunlar üreteceğini görmek gerekir. Öğretmen sıfatını elde etmek öğretmenlik mesleğinin tüm gereklerini yerine getirmek için yeterlidir.

Rekabetin ve yarışmanın verimi arttıracağını dair liberal inancın kamusal bir hizmet olan eğitim alanında uygulanmasının yansımasıdır uzman öğretmen ve başöğretmen uygulaması. Öğretmenlik mesleğinin kendi içinde kademelendirilmesi hizmetten faydalanan öğrencilerin de hizmetten faydalanma şekillerine farklılaştıracağı için eşitliği ortadan kaldıracaktır. Bu durum eğitimin kamusal bir hizmet olma özelliğine tamamen aykırıdır. Bu nedenle hem öğretmenlik mesleğinin doğası hem de öğretmenlerin hakları açısından hem de eğitim hizmetinden yararlanan öğrencilerin hakları açısından bakıldığında uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik ayrımı kabul edilmez.

Kamusal bir hizmet olan eğitimin temel ilkeleri nitelikli, eşit, ücretsiz, düzenli, sürekli ve kapsayıcı olmasını gerektirir. Irk, dil, din, cinsiyet, sosyoekonomik yapının öğrencinin eğitimini etkilememesi tek bir öğrencinin dahi "mağdur" edilmemesi anlamına gelir. Eşitlik yoksa, eşit, nitelikli, kamusal eğitim koşulları sağlanamıyorsa eğitimin bir hak değil, ayrıcalık haline gelir.

İkinci başlık olarak kamuoyuna sunulan 3600 ek gösterge ise yürürlük tarihi olarak konulan 15 Ocak 2023 tarihinden kaynaklı bir hak değil seçim yatırımına dönüşmüş durumdadır. 3600 ek gösterge ile ilgili tartışmaların başladığı günden bu yana da ifade ettiğimiz gibi 3600 ek gösterge siyasilerin veya siyasi iktidarın öğretmenlere vereceği bir lütüf değil eğitim emekçilerinin hakkıdır. Emekli olana kadar çalışan her eğitim emekçisi emekli olduğunda insanca yaşama hakkına sahiptir bu anlamı ile de 3600 ek göstergenin bir hak olma kapsamından çıkarılarak bir seçim aracına dönüşmüş olması dolaylı olarak öğretmenlerin ve öğretmenlik mesleğinin de bir seçim aracına dönüşmesi anlamına gelir. Bu nedenle de biz eğitim emekçileri böylesine bir uygulamayı kabul etmiyor ve ret ediyoruz.

Üçüncü başlık olan adaylık kaldırma sınavının ortadan kaldırılması aday öğretmenlerin bırakın haklarını geliştirmeyi aday öğretmenlerin iş güvencesini ortadan kaldıran çok ciddi riskler içeren bir hale getirmiştir. Meclis’e sunulan kanun teklifinin aday öğretmenler de ilgili olan bölümü adaylık kaldırma işleminin bir komisyon aracılığıyla yapılmasını düzenlemektedir. Öğretmen alımlarında yaşanan mağduriyetler KPSS’de birinci olmasına rağmen mülakatta elenen öğretmenler anımsandığında adaylık kaldırma komisyonunun ne türden sorunlara neden olacağı apaçık ortadadır. Bu anlamıyla da bu anlamıyla bu madde aday öğretmenlerin iş güvencesine tamamen ortadan kaldırmaktadır ve bu nedenle de mutlaka geri çekilmelidir.

Dördüncü olarak ifade edilen sözleşmeli öğretmen ve kadrolu öğretmenler arasındaki ayrımın ortadan kaldıracağı iddiası ise tamamen gerçek dışıdır. Kanun teklifinin sadece bir bölümünde sözleşmeli öğretmenlere sağlık ve can güvenliği gerekçesiyle mazeret tayini yapma hakkı getirilmektedir. Bu hakkın zaten şu an içinde sözleşmeli öğretmenler tarafından kullanıldığı anımsadığında Meclis’e sunulan kanun teklifinin hedefinin sorun çözmek değil bir algı yaratmak olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle de 2021-2022 eğitim öğretim yılı birinci dönemi sanki öğretmenlik mesleğine değer veriyormuş gibi bir algının yaratıldığı ama öğretmenlik mesleği ile ilgili çok ciddi tehlike derin ve çok ciddi hislerin oluştu bir de dönem olarak hafızalarımıza yazılacaktır.

2021 2022 eğitim öğretim yılının biz eğitim emekçileri en fazla rahatsız eden bölümlerinden bir tanesi de öğretmen alımlarında yaşa yaşanan mülakatın ürettigi sonuçlardır. KPSS’de çok yüksek puan almalarına rağmen öğretmen arkadaşlarımız mülakatta başarısız kabul edilerek tercih yapma hakkından mahrum bırakılmıştır. Mülakatla elenen öğretmenlerin hangi gerekçelerle hangi dayanaklarla elendiği bilinmemektedir. Ancak mülakatın bir ölçme aracı değil iktidara muhalif olan, ona benzemeyen, ondan olmayanın elenme aracı olduğu açıktır. Bu anlamıyla da mülakatta öğrenen öğretmen arkadaşlarımızın hakları için mücadele edeceğimizin ve öğretmen arkadaşlarımızın mutlaka öğrencileri ile buluşmasını sağlamaya çalışacağımızın bilinmesini isteriz.

BAŞARISIZSINIZ YÖNETEMİYORSUNUZ

2021-2022 eğitim öğretim yılının ilk yarısında iktidar ve MEB tarafından yapılan yasal düzenlemeler, yönetmelik değişiklikleri ve uygulamalar toplumun büyük bölümünü tedirgin etmiştir. Eğitimin sorunlarına yönelik somut, kalıcı ve çözüme dayalı politikalar geliştirmeyen gösterdiği performans ile eğitimde yaşanan sorunların daha da ağırlaşmasına neden olan MEB’in karnesi, her dönem olduğu gibi, geçtiğimiz dönem için de tamamen kırıklarla doludur 2021-2022 eğitim öğretim yılı eğitime bütçenin yeterli oranda ayrılmadığı, yeterli öğretmen atamasının yapılmadığı, eğitimin temel sorunlarının gündeme halde getirilerek çözüm üretilmediği, ancak eğitimin araçsallaştırıldığı bir dönem oldu.

1 milyondan fazla eğitim emekçisinin ekonomik, sosyal ve mesleki sorunlarını çözmek için yıllardır adım atmayanların, öğretmenlerin gerçek sorunlarını görmezden gelenlerin hamasi nutuklarını daha fazla dinlemek istemiyoruz. Öğretmenlerin çalışma ve yaşam koşullarına ilişkin sorunların üzeri örtülmekte, öğretmenlerin hakları ve geleceğine yönelik temel talepleri görmezden gelinmektedir.

KAMUSAL, LAİK, BİLİMSEL VE ANADİLİNDE EĞİTİM MÜCADELEMİZ SÜRECEKTİR

Okulların eğitim kurumu olmaktan adım adım uzaklaştığı, eğitimde dayatmacı politikaların sürmesi nedeniyle öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu, öğretmenlerin esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın devam ettiği, eğitim sürecinde farklı dil, kimlik ve inançların dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği bir eğitim sisteminin başarılı olması mümkün değildir. Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar, elbette ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasal koşullarda yaşanan gelişmelerden ayrı ve bağımsız değildir. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okul öncesinden üniversiteye kadar bilimin değil, milliyetçiliğin ve inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde eğitim ve bilim emekçileri ve tüm öğrencilerimizin kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelesini kesintisiz sürdürmeye kararlıdır”.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.