Aile, hepimiz için güvenli bir liman gibi görülür. Ama bazı davranışlar vardır ki toplumda normal karşılanır, hatta “aileden” diye tolere edilir. Oysa bu tutumlar zamanla ruhsal sağlığımızı derinden zedeleyebilir. İşte yedi toksik aile davranışı, sonuçları ve bilimsel bulgularla desteklenmiş halleri:
- Karşıt fikirlere kapalı aile üyeleri
Bir fikre itiraz etmek çoğu zaman “saygısızlık” olarak etiketlenir. Oysa saygı, her zaman aynı görüşte olmak demek değildir. Klinik psikolog Dr. Harriet Lerner’in de dediği gibi: “İletişim, sadece konuşmak değil; farklılıkları kabul edebilmektir.”
Sürekli susturulan çocuk, düşüncelerine güvenemez. İleride pasifleşebilir ya da kendini ifade etmekten korkar. Araştırmalar toksik aile ortamlarında yetişen gençlerin, depresyon ve kaygı bozukluklarına daha yatkın olduğu gösterilmiştir
- Zararlı bireyleri ‘aileden’ diye tolere etmek
“Ne yapalım, aileden biri” cümlesi kulağa tanıdık geliyor mu? Ancak istismar, kimden gelirse gelsin kabul edilemez. Psikiyatrist Bessel van der Kolk, “Travma bedende iz bırakır, yok saymak iyileştirmez” diyerek bu gerçeğin altını çiziyor. “Aileden biri” diye istismarı görmezden gelmek sık rastlanan bir durumdur.
Çocuk, zarar görmeyi normalleştirir ve ileride sağlıksız ilişkileri kabullenmeye daha yatkın olur. Klinik çalışmalar, aile içi istismarın görmezden gelinmesinin bireyin ruhsal dayanıklılığını azalttığını ve travma sonrası stres bozukluğu riskini artırdığını ortaya koyuyor.
- Sınırların yok sayılması
Aile içi sınırların olmadığı düşünülür: “O senin annen, tabii karışacak” gibi. Oysa sağlıklı ilişkiler, sağlıklı sınırlarla mümkündür. Sınır koymak sevgisizliğin değil, aksine daha kaliteli bir ilişkinin göstergesidir.
“Aileden” olduğu için mahremiyet hakkı tanınmaz. Odalara izinsiz girilir, özel alan yok sayılır. Kişi, kendi sınırlarının değerli olmadığını düşünür. Bu da özgüven kaybı ve sağlıksız ilişkilere yol açar. Psikolojide “enmeshment” (aşırı iç içe geçme) kavramı, sınırların yok edilmesinin bireysel gelişim üzerinde olumsuz etkiler yarattığını açıklar.
- Çocukların ebeveynleştirilmesi (Parentification)
Birçok çocuk, farkında olmadan ebeveynlerinin “terapisti” ya da “destekçisi” haline gelir. Bu duruma “ebeveynleşme travması” deniyor. Psikoterapist John Bowlby’nin bağlanma teorisi bize şunu hatırlatıyor: “Çocuk, önce çocuk olma hakkına sahip olmalıdır.”
Çocuk, anne-babasının yükünü taşıyarak “terapist” ya da “destekçi” konumuna itilmiştir. Çocukluklarını yaşayamayan bireyler, yetişkinlikte tükenmişlik, ilişki sorunları ve kimlik karmaşası yaşar. Parentification, depresyon ve anksiyeteyle güçlü şekilde ilişkilidir. llinois Üniversitesi çalışması, bu durumdaki çocukların ileride mükemmeliyetçilik, tükenmişlik ve sağlıksız ilişki kalıpları geliştirebildiğini ortaya koyuyor (ACES Illinois, 2024). Bazı olumlu etkiler (empati, olgunluk) gözlenmiş olsa da, desteklenmeyen çocuklarda ağır psikolojik yük oluşuyor (Journals Kmanpub, 2023).
- “Çünkü ben öyle dedim!” anlayışı
Kararların sorgulanamadığı evlerde, çocukların sesi kısılır. Oysa aile bir takım gibidir. Çocukların düşüncelerine değer vermek, onların özgüvenini büyütür.
Otoriter ailelerde kararlar tek taraflıdır, çocuğun fikri önemsenmez. Bu ortamda büyüyen birey, özgür irade geliştiremez. Ya sürekli boyun eğer ya da otoriteye karşı agresifleşir. Araştırmalar, otoriter ebeveynliğin çocuklarda özgüven düşüklüğü ve sosyal uyum sorunlarına yol açtığını göstermektedir (Psychology Today, 2020).
- “Seni senden iyi tanırım” yaklaşımı
“Ben seni senden iyi bilirim” sözü birçoklarımızın kulağında çınlar. Ama hayallerimizi, değerlerimizi ve kim olduğumuzu en iyi biz biliriz. Psikolog Carl Rogers’ın dediği gibi: “Kişinin kendisi hakkında uzman olan, yine kendisidir.”
Aile, bireyin ne hissettiğini veya ne istediğini kendisinden daha iyi bildiğini iddia eder. Kişi, kendi hayatını seçemediği için ileride tatminsizlik ve kimlik bunalımı yaşar. Carl Rogers’ın hümanist yaklaşımı, bireyin kendi benliğini keşfetme hakkının engellenmesinin özgüveni ve psikolojik sağlığı zedelediğini vurgular (Carl Rogers, Self Theory).
- Sorunları halının altına süpürmek
Bazı aileler sorun yokmuş gibi davranır. Ancak konuşulmayan her sorun, gelecekte daha büyük bir duvar örer. Üstelik böyle ortamlarda büyüyen çocuklar, ileride sağlıklı tartışma becerilerini öğrenemezler.
Ailede problemler konuşulmaz, herkes her şey yolundaymış gibi davranır. Bastırılan sorunlar zamanla güven duygusunu yok eder. Çocuklar tartışmayı ve çözüm yollarını öğrenemez. Psikoloji literatürü, sorunların yok sayıldığı ailelerde büyüyen çocukların ileride sağlıklı iletişim kurmakta zorlandığını gösteriyor.
Unutmayalım ki her ailede sorunlar olabilir. Önemli olan, bu sorunların nasıl ele alındığıdır. Sağlıklı sınırlar, dürüst iletişim ve saygı; hem bireyin ruh sağlığını hem de aile bağlarını korur. Çünkü aile, “zorla aynı fikirde olunan” değil, “kendimizi en özgür hissettiğimiz” yer olmalıdır.
Psk. Hülya Çolakoğlu