Kitapçıların raflarında yer alan 6 kitabı sizler için yorumladım
İSTİSNA-CARMİCHAEL AİLESİ 3: … İş arkadaşlarıma evlenip boşandığımı söyleme gafletine düşünce, geçmiş ilişkimin detaylarını öğrenmeye kafayı taktılar.
//
DEVRİM ÇİÇEĞİ: Bu kitapta sadece bir kadının değil, aynı zamanda kadınlığın, belleğin, sanatın ve özgürlük arayışının izlerini bulacaksınız.
//
NİBELUNG YÜZÜĞÜ: Alman besteci yazar tarafından bir opera olarak değil müzikli bir dram olarak kurgulanan kitap, konusu itibariyle J.R.R Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi romanına da ilham kaynağı olmuş eserler arasındadır.
//
MUMLAR SONUNA KADAR YANAR: Sándor Máraiinsana rahat vermeyen, muhteşem bir hayalet romanı yazmış; hakikati kendileri için bir arafa dönüştüren sağ kalanların ağıtı… Thomas Wirtz, Frankfurter Allgemeine.
//
DALGIÇLARIN OYUNU: Ödüllü yazarın sınır tanımayan hayal gücünden çıkan bu distopik kurgu, eşitlik kavramını yeniden tanımlayan, tekinsiz ve rahatsız edici derece tanıdık bir dünyada geçiyor.
//
YUSUF’UN YERİ: Büyük olayları anlatmak gibi bir kaygı hissedilmiyor kitapta, salt dile indirgenmiş bir sentetiklik de göze çarpmıyor.
İşte o kitaplar;
//
İki hafta boyunca benimle rol yapabilecek birini arıyorum
ADRİANA Locke’den İSTİSNA-CARMİCHAEL AİLESİ 3. Bu noktaya nasıl geldiğimi açıklayayım… İş arkadaşlarıma evlenip boşandığımı söyleme gafletine düşünce, geçmiş ilişkimin detaylarını öğrenmeye kafayı taktılar. Çünkü eski kocam göz alıcı ve yatakta olağanüstü yetenekli bir adam. Üstelik beni geri kazanmayı kafasına koymuş. Fakat ortada küçük bir sorun var. Öyle biri yok. İki hafta boyunca benimle rol yapabilecek birini arıyorum. Her an eyalet içinde seyahate çıkabilir, aynı yatağı paylaşmak zorunda kalabiliriz. Bir de yakayı ele vermemek için öpüşmemiz gerekebilir. Sevgiler, Müstakbel Eski Karın. 328 SAYFA.
(NOX YAYINLARI)
//
Her sayfa, bir çiçek gibi açıyor geçmişin topraklarında...
CANAN Gerede’den DEVRİM ÇİÇEĞİ. Bazen bir kadın, bir ömre sığmayacak kadar çok hayat yaşar... Bazen bir çocuk, ait olduğu yerin adını hiçbir zaman tam koyamaz... Ve bazen, bir çiçek en sert topraklarda açar, adı devrim olur. Yazar, köklerini saraylardan, diplomat sofralarından, yasaklı aşk hikâyelerinden alan; ruhunu ise rüyalar, filmler, kitaplar ve yalnızlıklar içinde büyüten bir kadın. Devrim Çiçeği, onun kalbinden süzülen bir yaşam itirafı. Sınır tanımayan bir ruhun, kıtaları aşan, kimliklere sığmayan bir yaşamın, kadim bir belleğin ve yaratıcı bir zihnin izlerini taşıyan bir hayat...Çocukluğunda izlediği bir rüyada gördüğü tren, onu kıtalar arasında taşıyor; Taipei’de, Atina’da, New York’ta, İstanbul’da parçalanan bir benlik yeniden şekilleniyor. Her kopuş, her aşk, her kayıp, her arayış... bir çiçeğe dönüşüyor.Bu kitapta sadece bir kadının değil, aynı zamanda kadınlığın, belleğin, sanatın ve özgürlük arayışının izlerini bulacaksınız. Her sayfa, bir çiçek gibi açıyor geçmişin topraklarında... Ve o çiçeğin adı, Canan. 152 SAYFA.
(KIRMIZI KEDİ YAYINLARI)
//
Kitap bir opera olarak değil müzikli bir dram olarak kurgulandı
RİCHARD Wagner’den NİBELUNG YÜZÜĞÜ 1- REN ALTINI. Nasıl ki bir lanetle bana geldiyse, Aynı şekilde lanet olsun yüzüğe! Onun altını verdi bana ölçüsüz bir kudret, Şimdi onun sihri onu taşıyana ölüm getirsin! Hiçbir kısmetli ona sahip oldu diye sevinmesin Onun parıltısı, hiç kimseye mutluluk vermeyecektir, Kim ki onun sahibi, onun sorunu çok olacak. Ve ona sahip olamayanı ise kıskançlık kemirecektir! Alman besteci yazartarafından bir opera olarak değil müzikli bir dram olarak kurgulanan kitap, konusu itibariyle J.R.R Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi romanına da ilham kaynağı olmuş eserler arasındadır. Nibelung Yüzüğü, kaynağını Yunan ve İskandinav mitolojilerinden alsa da yazarın felsefi eğilimlerinin yanı sıra müzik, şiir, dram ve dekorla birleşince ortaya yıllarca sahnelenecek bir opera klasiği çıkar. Yunan tragedyalarındaki baht dönüşünün, değişmez yasanın hükmünün yeniden kurgulandığı eserde kullanılan leitmotifler ve Wagner’deki Schopenhaueretkisinin sıklıkla görülebileceği alanlar bu eseri biricik kılan özellikler arasında yer alıyor. 160 SAYFA.
(VAKIFBANK KÜLTÜR YAYINLARI)
//
Dostluk, kıskançlık, ihanet ve insan doğası üzerine
SANDOR Marai’den MUMLAR SONUNA KADAR YANAR. “Bu soruyu ancak sen cevaplayabilirsin ve şimdi, bütün bunlar geçip gittiğine göre, aslında cevapladın: Hayatınla. İnsan önemli soruları sonunda daima bütün hayatıyla cevaplar.” İkinci Dünya Savaşı ortalığı kasıp kavururken artık yaşlanmış ve münzevi bir hayat sürmekte olan General Henrik tam kırk bir yıl önce bir anda ortadan kaybolan gençlik arkadaşını beklemektedir. Çocukluğunda ve gençliğinde sıkı bağlar kurduğu bu dostun ölmeden önce yanıtlaması gereken sorular vardır. İlk kez 1942’de yayımlanan ama asıl yazarın ölümünden sonra keşfedilerek birçok dile çevrilen kitap yazarınkuşkusuz en çok ses getiren romanı. Dostluk, kıskançlık, ihanet ve insan doğası üzerine uzun süre unutulmayacak bir meditasyon. Dipten akan bir gerilim ve zarif biçimde örülmüş moral ve metafizik sorgulamalardan oluşan çerçevesiyle parlak bir roman. The New York Times BookReview. 120 SAYFA.
(YAPI KREDİ YAYINLARI)
//
‘Ahlakımız yaptığımız şeydir. Hepiniz bunu anlıyor musunuz?’
JESSE Ball’dan DALGIÇLARIN OYUNU. Ödüllü yazarın sınır tanımayan hayal gücünden çıkan bu distopik kurgu, eşitlik kavramını yeniden tanımlayan, tekinsiz ve rahatsız edici derece tanıdık bir dünyada geçiyor. Tekelleşmiş gücün ve daimi korkunun yaşam ve kültür üzerindeki yıkıcı sonuçlarını sahneleyen bu dünyada insanlar ikiye ayrılıyor: Vatandaşlar ve dörtlüler. Dörtlülerin hakları yok. Güvenceleri ya da özgürlükleri de. İlk tekliften sonra kırmızı şapkaları oldu. Mülteci damgaları. İkinci tekliften sonra ise başparmakları alındı. Başta biraz karşı koydular tabii, ama gazın karşısında kimse duramazdı. “Hakları olmayanlara her şey yapılabilirdi. Ortada moda haline gelen felsefi bir pozisyon vardı; bu da felsefede uyanış, inançta büyük ölçekli bir değişim dediğimiz şeydi: altta olanlara yapılanlar tam anlamıyla şiddet değildi. Bu, şiddetin yeni bir tanımıydı ve bugüne kadar ulusumuzu besleyen coşkun bir ahlakın yaratılmasına yardımcı oldu. Ahlakımız yaptığımız şeydir. Hepiniz bunu anlıyor musunuz? Peki, ya yaptığımız şey şiddet olmaktan çıkarsa; diyelim ki aynı şey, ama artık şiddet değilse: o zaman artık biz şiddet yanlısı değiliz; artık şiddet faili değiliz.” 248 SAYFA.
(ALFA YAYINCILIK)
//
Ağaç dalları sinsice gelen soğukta titrerken…
KERİM Özcan’dan YUSUF’UN YERİ. Dilin gücünü kurmacayla gerçeklik arasında estetik bir alan haline getirerek okuru burada kalmaya ikna ediyor. Büyük olayları anlatmak gibi bir kaygı hissedilmiyor kitapta, salt dile indirgenmiş bir sentetiklik de göze çarpmıyor. Ustaca anlatılmış güzel öykülerden sonra Yusuf un yerinde buluyoruz kendimizi ve bütün öykülerin yeniden başladığını fark ediyoruz. İstanbul yeni bir sabaha hazırlanırken ve doğurgan karanlık gün ışığını karnında saklarken ve ağaç dalları sinsice gelen soğukta titrerken ve sokaklar küskün bir azınlığa terk edilmişken ve paslı teknelerin çizip yırttığı üç boğumlu boğaz yuta yutkuna biriktirdiği asabını köpüren sularıyla kıyılara vururken ve evler karmakarışık rüyalara dalarken Yusuf’un yerinde garsonlar masalardan başka hikâyelerin artıklarını topluyordu yine. 192 SAYFA.
(A7 KİTAP)