Gazeteci Özkan Saçkan’dan kitap tavsiyeleri

Gazeteci Özkan Saçkan’dan kitap tavsiyeleri

Gazeteci Özkan Saçkan kitap severler için kitapları yorumlayıp özetleri ile tavsiyelerine devam ediyor.

Kitapçıların raflarında yer alan 6 kitabı sizler için yorumladım

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE TÜRK TİYATROSU: Yazar tiyatronun aynı zamanda demokratik gelişmelerin göstergesi olduğunu bu değerli çalışmasıyla kanıtlıyor.

//

ŞARKILAR: Döneminin de etkisiyle, birbirinden farklı fikir hareketlerinin toplumsal, siyasal, kültürel, psikolojik boyutlarıyla etkisinde kalan şair, bu geçiş dönemlerini de derinliğine yaşamıştır.

//

IŞIĞIN TÜRKÜSÜ: Bu kitapta büyük bir romancı olmanın formüllerini değil, “Nasıl Yaşar Kemal olunur?’’ sorusunun yanıtını bulacaksınız.

//

VİCTOR E. FRANKL: Bizleri öğütleriyle anlam üretmeye, hayatın kumlarında bıraktığımız ölümsüz ayak izlerinin sorumluluğunu almaya ve insan olmanın gerekliliklerini yeniden hatırlamaya çağırıyor.

//

DUVARLARIN ARASINDA: Yazar bu ilk romanında duvarların arasındaki insanı anlatıyor: İlk evi olan anne karnından ruhunu çevreleyen bedenine, koğuşlardan hücrelere, kurtarılmış bölgelerinden mezarına, hep duvarların arasındaki insanı…

//

DAMOKLES’İN KARANLIK ODASI: Yazarın karakterleri onları kuşatan gerçekliği her daim yanlış yorumlayan münzeviler; dünya ile temsili arasındaki çelişkide kaybolmuş, tesadüfün merhametine kalmış kurbanlardır.

İşte o kitaplar;

//

On beş yılda Türk tiyatrosunun gelişim süreci

METİN And’tan MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE TÜRK TİYATROSU (1908-1923) Yazar kitabında II. Meşrutiyet’in ilanından Cumhuriyet’in ilanına kadarki on beş yılda Türk tiyatrosunun gelişim sürecine odaklanıyor. Bu dönemin siyasal hukuk ve toplum düzeninin tiyatroya etkilerini araştıran doktora çalışmasıyla uzmanlığını gösteren yazar, belgeler, oyun metinleri, eleştiri yazıları gibi kaynaklar üzerinden dönemin tiyatro anlayışına ışık tutuyor. 1971 yılından bu yana kaynak eser niteliğini koruyan kitapta Meşrutiyet dönemi tiyatrosu seyirci, oyuncu, topluluklar, mekân ve yönetim bakımından inceleniyor; tiyatro yazarları, tiyatroyu etkileyen unsurlar, türler ve teknikler anlatılıyor; dramatik edebiyat hakkında bilgi verildikten sonra bu dönemde yazılmış ve oynanmış oyunlar ele alınıyor. Öte yandan, tiyatronun üstlendiği ideolojik, kültürel ve eğitsel işlevlerin altı çizilirken tiyatro eleştirisinin gelişimi, kadın yazarların ve oyuncuların varlığı, tiyatro seyircisini bilinçlendirme çalışmaları gibi çeşitli gelişmelere de yer veriliyor. Yakından bakıldığında, bu yeni siyasi ve hukuki düzenin oluşumunda tiyatro ile toplumun kaynaşmasının önemi ortaya çıkıyor. Meşrutiyet’le gelen özgürlük coşkusunun halk-aydın ayrımı gözetilmeksizin toplumun tüm kesimlerinde tiyatro üzerinden paylaşıldığı görülüyor. Yazar tiyatronun aynı zamanda demokratik gelişmelerin göstergesi olduğunu bu değerli çalışmasıyla kanıtlıyor. Meşrutiyet dönemi başka alanlarda olduğu gibi tiyatroda da bilinçli Batılılaşmanın başlangıcı olan Tanzimat dönemi ile yerleşip kökleştiği Cumhuriyet dönemi arasında bir köprü olmuştur. Birçok siyasal, hukukî, toplumsal dertler bu geçici dönemde su yüzüne çıkmış, bunlara çözüm arayıp bulmak çabası da gene bu dönemde başlamıştır. 352 SAYFA.
(YAPI KREDİ YAYINLARI)

mesrutiyet-doneminde.jpeg

//

Yazgı ve doğa bu yasayı yazdılar daha ilk günden çelik üstüne

GİACOMO Leopardi’den ŞARKILAR. Yazar (1798-1937) sadece İtalya’nın değil tüm dünya için 19. yüzyılın büyük yazarları arasına yerleştirilmiştir. Özel-ailevi yaşamının etkisiyle “yalnızlık” neredeyse tüm yapıtlarının temel izleklerinden biri olmuştur. Yine de döneminin de etkisiyle, birbirinden farklı fikir hareketlerinin toplumsal, siyasal, kültürel, psikolojik boyutlarıyla etkisinde kalan şair, bu geçiş dönemlerini de derinliğine yaşamıştır. Necdet Adabağ’ın ustalıklı çevirisi ve açıklamalı notlarıyla hazırlanan kitap, karamsar, kimilerine göre sırça köşküne çekilmiş, toplumdan kopuk bilinen yazarın tam tersine iyimser, istencini ortaya koyan mücadeleci bir şair olduğunu gösteriyor. Şayet Dante ve Petrarca İtalyan şiirinin büyük babası olarak kabul edilecekse, yıldızların şairi Leopardi de babası olarak anılmalıdır… “Değerli insanlar, erdemliler, haktan yana olanlar uzak kalacaklardır tümden kamu görevlerinden, hangi siyasal düzende olurlarsa olsunlar. Ya da gireceklerdir yenikler ve beceriksizler sınıfına: Doğa onları, çünkü mahkûm etmiştir dipte kalmaya sürekli. Oysa ortalama insanlar, yüzsüzler, düzenbazlar kalacaklar her zaman ayakta; çünkü doğaya göre, durmaları gerekiyor onlar suyun üstünde. Kötüye kullanacaktır elindeki gücü, özgürlükçü ya da baskıcı iktidar sahibi; ne olursa olsun iktidarlarının adı. Yazgı ve doğa bu yasayı yazdılar daha ilk günden çelik üstüne. Silemedi hiç kimse…” 208 SAYFA.
(KIRMIZI KEDİ YAYINLARI)

sarkiiar.jpeg

//

“Nasıl Yaşar Kemal olunur?’’ sorusunun yanıtı

CUMA Duymaz’dan IŞIĞIN TÜRKÜSÜ. Yaşar Kemal ağıtlardan doğan, türkülerle beslenen bir yazar, insanı doğadan kopartmadan anlatan, efsaneleri, gerçekleri incitmeden aktaran, hikâyeleri dili ihmal etmeden kurgulayan büyük bir romancı. Kitap işte bu soruya odaklanan bir biyografik romandır. Bu kitapta büyük bir romancı olmanın formüllerini değil, “Nasıl Yaşar Kemal olunur?’’ sorusunun yanıtını bulacaksınız. 192 SAYFA.
(A7 KİTAP)

is-ig-in-tu-rku-su-2-bask-on-1744823454.jpg

//

Frankl’ın hikâyesi, yalnızca bir yaşama tutunma öyküsü değil

ÖZLEM Küskü’nün hazırladığı VİCTOR E. FRANKL-HAYATIN ANLAMI ONUN BİZDEN NE BEKLEDİĞİNDE SAKLIDIR. “Yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasıla katlanır.” – Nietzsche. İkinci Dünya Savaşı olanca karanlığıyla bastırdığında milyonlarca insan acı dolu günlere mahkûm edildi. O insanlardan birisi sadece hayatta kalmanın ötesine geçti. Bu kişi Viktor E. Frankl’dı. Frankl’ın hikâyesi, yalnızca bir yaşama tutunma öyküsü değil. O, acının içinde dahi insan olabilmenin, bir amaçla ve onurlu bir şekilde yaşayabilmenin mümkün olduğunu bizlere kanıtladı. Nazi kamplarının dehşeti altında, sevdiklerini kaybetmiş, özgürlüğünden mahrum edilmiş biri olarak, insanın elinden alınamayacak tek şeyin “tutumunu seçme özgürlüğü” olduğunu bize gösterdi. Özgürlüğüne kavuştuktan sonra logoterapi ekolüyle tüm dünyada milyonlarca insana umut oldu. Viktor E. Frankl’ın çağrısı bugün anlamsızlık çağında bir ışık oluyor. Bizleri öğütleriyle anlam üretmeye, hayatın kumlarında bıraktığımız ölümsüz ayak izlerinin sorumluluğunu almaya ve insan olmanın gerekliliklerini yeniden hatırlamaya çağırıyor. 120 SAYFA.
(DESTEK YAYINLARI)

//

Yazar duvarların arasındaki insanı anlatıyor

FERHAT Özkan’dan DUVARLARIN ARASINDA. “Bir başkasının başından geçmiş gibi anlatınca her şey biraz daha anlaşılır hale geliyor.” İstanbul’da, sadece duvarları kalmış yıkık bir konağın restorasyon çalışmaları için, yapının orijinal planları ve hikâyesi araştırılmaktadır. Mimar Murat için ise o günlerde her şey boşluktur; işiyle eşzamanlı olarak hayat onu geçmişle hesaplaşıp gelecekle yüzleşmeye zorlar. Fakat hikâyeler duvarların deliklerine, Ayasofya’nın kubbelerine, kahvelerin köpüklerine kadar girip boşlukları doldurur. Bedenleri bozarak ruhları tedavi eden bir hekim, hayatlarına birlikte son vermeyi kararlaştırdıkları karısının “yoldaş” olmadığını öğrenen bir devrimci, küçük eylemlerin hukukuyla uğraşan bir avukat, konakla ilgili farklı zamanlara ait bir hikâyenin parçaları haline gelir. “Kalıpların dışındaki” öyküleriyle tanıdığımız Yazar bu ilk romanında duvarların arasındaki insanı anlatıyor: İlk evi olan anne karnından ruhunu çevreleyen bedenine, koğuşlardan hücrelere, kurtarılmış bölgelerinden mezarına, hep duvarların arasındaki insanı… Hayatın bu sakin taraflarını daha önce öğrenemediğim için üzülüyorum. Çok sonraları, “Dolaylı evlerde dolaylı hayatlar yaşamışım meğer” diye özetleyerek anlatıyorum Metin’e. “Konforlu hücreler, çatılı mezarlar, çok odalı koğuşlar.” 256 SAYFA.
(EVEREST YAYINLARI)

duvarlarin.jpeg

//

Hakikatin bilinmezliği üzerine felsefi bir tartışma

WİLLEM Frederik Hermans’ten DAMOKLES’İN KARANLIK ODASI- Modern Klasikler 249. Kitap, İkinci Dünya Savaşı üzerine yazılmış en üstün romanlardan biri olarak kabul edilir. Yazarın 1958 tarihli yapıtı, gerilim romanı kisvesi altında hakikatin bilinmezliği üzerine felsefi bir tartışma sunar. Okurla buluştuğu andan itibaren büyük ilgi görmüş, 1962’de İngilizceye çevrilmiş, Hollandalı yönetmen Fons Rademakers tarafından 1963’te sinemaya uyarlanmış, ayrıca John Le Carré’nin ünlü Soğuktan Gelen Casus adlı romanına da ilham vermiştir. Nazi işgali altındaki Hollanda’nın Voorschoten kasabasında bir tütün dükkânı olan Osewoudt, kendisine tıpatıp benzeyen Dorbeck adında bir direniş örgütü mensubuyla tanışır. Dorbeck verdiği talimatlarla onun Gestapo’ya ve Hollandalı işbirlikçilere karşı saldırılarda görev almasını sağlar. Ancak savaştan sonra Osewoudt işbirlikçi olarak yakalanır. Dorbeck ise kayıplara karışmıştır. Osewoudt’un masumiyetini kanıtlamak için ona ihtiyacı vardır. Dorbeck’in gerçekten var olup olmadığını bilmenin hiçbir yolu yoktur. Zira yazarın yapıtlarının geçtiği evrende, güvenilir bilgiyi yalnızca bilimin ve mantığın hizmetindeki araçlar üretebilir. Yazarın karakterleri onları kuşatan gerçekliği her daim yanlış yorumlayan münzeviler; dünya ile temsili arasındaki çelişkide kaybolmuş, tesadüfün merhametine kalmış kurbanlardır. 392 SAYFA.
(İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI)

damoklesin-karanlik.jpeg

//

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.