Doğa ile adeta bütünleşen bu yapılar, çevreyle olağanüstü uyumu ve geleneksel Türk evlerine referans niteliği taşıyan mimarileriyle görenleri kendine hayran bırakıyor.

Begonvillerle bezenmiş bahçeleri, sessiz ve huzurlu atmosferiyle Akyaka evleri, sokak aralarında yürürken insanı büyülüyor. İçinizden mutlaka “Ah, bu ev keşke benim olsaydı…” demekten kendinizi alamıyorsunuz.

Son yılların en gözde tatil beldesi haline gelen Akyaka, sadece denizi, güneşi ve doğasıyla değil, eşsiz mimarisiyle de ilgi odağı oluyor. Cumbalı pencereleri, ahşap balkonları, tavanları ve kapılarıyla tam anlamıyla geleneksel Türk mimarisinin izlerini taşıyor.

Bu evlerin mimarisinde ise, Nail Çakırhan’ın imzası var. Akyaka’da yapılan neredeyse tüm yapılarda onun izleri görülüyor. Tek tip mimari zorunluluğu ile inşa edilen bu yapılar, zanaatkârlığı canlandırması ve kültürel duyarlılığı korumasıyla, mimarlık dünyasında büyük ilgi uyandırıyor.

Akyaka’ya kimlik kazandıran en önemli unsur Nail Çakırhan’ın mimarisidir. Bölge belediyesi de, oluşturduğu imar kurallarıyla bu mimari tarzın yaygınlaşmasını destekliyor.

1983 yılında Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü, mimarlık eğitimi olmamasına rağmen kendi yaptığı ve geleneksel mimariyi yansıtan eviyle kazanan Nail Çakırhan, bu ödülü alan ilk mimar olmayan kişi olarak tarihe geçti. Jüri, onun evi için şu ifadeyi kullanmıştı: “Gelenek ve göreneklerin devamı ve yansıması sonucu ortaya çıkan tasarım ve süslemelerdeki yalınlık ve zarifliğinden ötürü ödüle değer bulundu.”

Günümüzde “Akyaka Evleri” olarak anılan bu tipoloji, Nail Çakırhan sayesinde hayat buldu. Onun kendi evi ise, bugüne kadar hiçbir yenileme geçirmeden korunmuş olmasıyla, dönemin ruhunu ziyaretçilerine yaşatmaya devam ediyor.

Mimari olarak bölgenin en estetik yapıları arasında yer alan bu evler, sadece dış mimarisiyle değil, iç mekân düzenlemeleriyle de turizme katkı sağlıyor.

Akyaka evleri, geçmişin estetiğini bugünün doğallığıyla buluşturuyor.